Yaptıklarım beni mutlu ediyor evet. Herkesi ederdi herhalde. Ama çok zorlu bir mücadele veriyorum. Yılların birikmişliği var. Kendi içimde ilahlaştırdığım Tiyatro, bana esas kimliğimi unutturdu. Bazen konuşurken falan ya bu sanki ben değilim bu ses benim sesim değil, bu görünüş kime ait yahu? ,falan diyorum. Lisede yaşadıklarım, insanların bana kök söktürmesi vs, hayatıma çok yön verdi. Daha doğrusu beni farklı şeylere yöneltti. Misal ilk yıl hiçbir yeri kazanamadığımda, lisedeki arkadaşlarım hiç uğraşmayıp çeşitli özel okullara girdiler. Ben de hiçbir yeri kazanamamanın utancını yaşadım. Çünkü lisede hiç kavga etmedim kimseye vurmadım. Vuramam da ben canlı bir varlığı incitemem. İncitemiyorum denedim. En fazla psikolojik şiddet uygulayabilirim. Fark ettim ki hep aileme karşı faşist davranmışım. Bu kavga etmemekten dolayı dört yıl katlanmış olduğum insanlara dört yıl önce içimden demiştim ki. Siz gülün eğlenin salaklar ben zafere ulaştığımda da bakalım hala gülüyor olabilecek misiniz; intikam soğuk yenen bir yemektir diyerekten. İkinci yıl ailem ve dostlarım bana Tiyatro'yu bu kadar hayatının merkezine koyma dedi; sınava girdim ama bu kez de çok umursamaz göründüm. Bana böcek gibi bakıyordu. Hemen ezilmesi gereken bir böcek.. Titanic. Daha önemlisi ben kendimi çok ukala gördüm ve bu ben değilim dedim. Üçüncü yıl komplekslerim belirdi, sınavı kazanamadığımda estetik zevke uygun değil miyim dedim bu kompleks bende iki yıl kaldı. Daha sonra tanıdığım çok değer verdiğim insanlar, öğretmenlerim, tiyatro sanatçıları vs; Emekcan insanları bu kadar kafana takma, sen oyununa odaklan dediler. Ben de kimin için kendimi toplumdan soyutlayacağım bu insanlar için mi dedim ve E E E E EEEGO! Egom ortaya çıktı. Çok kompleks egoist bir insan olmaya zorluyormuş meğer insanı. Dördüncü sene paraya kıydım ve özel ders aldım. Beni izleyen herkes çok etkilendiğini söyledi. Hatta bir Şehir Tiyatroları yönetmeni, oyuncusu bana; senin oyunculuğun benim oyunculuğu duvardan duvara vurur, klozete atar, üstüne mıçar, bir de üstüne sifon çeker dedi tabi ben bu arada tüm komplekslerimden ve egomdan kurtulmuştum. O nedenle bu dediği egomu pohpohlamadı aksine bana umut verdi. Bana baktı ve tüm sınıfın önünde ben bu adamla oyun çalışırım dedi. Hatta tutturduğu günlük hala elimde. Arada açıp okuyorum. Hiçbir okulda aşama alamadım. Mimarsinan'da Zeliha Berksoy ben tam kapıdan çıkarken yanındaki bir başka akademisyene yalnız çok iyiydi dedi. Bu kez de acaba çok iyi olanları da mı almıyorlar, eğitime ihtiyacı olanları tercih ediyorlar diye düşündüm. Belki de bu sadece kendimi avutma şeklimdi. Beşinci sene artık alıştım, olmazsa da olur baba diyerekten(Gerçekten babama diyorum bunu, bir hitap şekli değil.) YGS'ye girdim ve daha orada barajı geçemedim. Tabi barajı geçemediğim için konservatuvar sınavlarını da deneyemedim. Bu kez de umursamaz davranmanın doğurabileceği en uç, en kötü sonucu gördüm. Başarısızlık sanatçıların kaldıramadığı en acı veren durumdur. Tabi sanatçı adayları için de geçerli bu durum.. Bir sene kendimi dinlendirmiş olurum diyerekten kendime ŞAHANE bir yalan söyleyerek de o seneyi bitirdim. Geçen seneydi bu. Geçti gitti yani. Bu sene altıncı senem sınavları deneme şansım 23 - 24 yaşına kadar. İstanbul şansım daha kalmadı. İstanbul Üniversitesinde alımlar 20, Mimarsinan'da da 21 yaşına kadar olduğundan mütevellit. Bu sene babamın hastalığından dolayı da ölmeden önce benim mutlu ve ayaklarımın üzerinde durduğumu görmeye ihtiyacı var diye düşünüyorum. Şuan yaptığım meslek ne kadar dayanışmacı olsa da aslında tebessümümün ardındaki hüzünü görebildiğine inanıyorum. Ben Tiyatro Sanatçısı olmak zorundayım. Çünkü gitar çalmak, İngilizce öğrenmek/geliştirmek, resim bunların arasında sorumluluk almayı asla geri çevirmeyeceğim tek sanat dalı. Ve benim hayatta mutlu olmamı sağlayabilecek tek yol. Yoksa her gün işe gidip arada sırada film izleyecek vakti bulabilen biri olacağım. Ve bu kişi olmak istemiyorum. Bu kişiyi tiyatro oyunu için yaratıp sahnede canlandırmak isterim ama gerçekten bu kişi olamam. Zaten oyuncu olmayı istememin nedeni her gece farklı biri olmak. Emekcan'dan uzaklaşmak. Emekcan'ı özlemek.. Yapmak istediğim şey bu kendimi eskisi gibi sevmek istiyorum. Seviyorum ama eskisi gibi değil. Beni ne bu kadar duygusal yaptı onu çözmeye çalışıyorum. Küçükken izlediğim şeyleri arıyorum. Travmalarımı bulup yeniden yaşıyorum. Mesela Shining'in Red Rum sahnesi, Katil bebek Chuckie'nin bir polis memurunu bıçakladığı sahne. Fox Kids'te izlemeyi en çok sevdiğim Çılgın Korsan Jack. Bunları yeniden izleyip eski beni hala kendime görerek mutlu olabiliyorum. Ciyak Kedi'nin tüm bölümlerini Türkçe dublaj olarak izleyebilme şansım olsaydı evimi satıp alırdım. Bu kadar da hastalıklı bir durum bu. Ama ne yapayım, yaşamımı sürdürebilmemin tek yolu bu. Ben büyümek istemiyorum, kendimdeki değişiklikler kalbimi acıtıyor. Bazen küçük bir çocukken ki beni dışardan görüyorum yani gözümün önüne geliyor o an daha çok aile filmi izlediğimde ve sahnelerinde hüngür hüngür ağladığımda. O yüzden ağlamak bana yaşadığım acıları hatırlatıyor. Duygusallığım had safhada. Ve bu duyarlılıkla benim kesinlikle sanatçı olmaya ihtiyacım var. Dünya'ya kazandırabileceğim şeyler var. Kiminden fazla, kiminden az. Bu filmlere ihtiyacım var. Gerçekte olan kimliğimi unutmamak için. Ailemle geçirdiğim o güzel günlerin hep içimde, hatıralarımda olduğunun farkında olabilmem için. Eğer o çocuk hiçbir zaman ölmezse ben de ölmem ve sonuna kadar öz güvenimle hayata bağlanır ve onunla mücadele ederim. Ve kendimle gurur duyarım. Ailemden kalanlar ve gelecekteki ailem benimle gurur duyar. Çünkü hayatta verdiğimiz en büyük mücadele aslında kendimizle olan çatışmamızdır. İnsan kendiyle mücadele etmelidir. O yüzden senden yardım istiyorum. Bu filmleri bulmak için bakabileceğimiz her yere bakmanızı rica ediyorum. Kanalları aramak olsun, eski VCD'lere bakmak olsun bu anlamda bir yardım bekliyorum. Çünkü ben bundan bir sekiz yıl kadar önce internette Spooky House'u (Sihirli Ev'i) bir online satış sitesinde görmüştüm. Hem de sağ alt köşede Türkçe dublaj yazıyordu. Almak istedim hatta aldım da ama yaklaşık bir iki hafta kadar sonra stokta tükendiğini açıkladılar. Bu acıyı da yaşadım, tatlıydı. Bu güzel film emek arşivi, Emek'in filmleriyle, Emek'in anılarıyla çok daha güzel olacak. Emek güzel olacak. Dünyam çok daha güzel olacak. Umudum olacak..
Son olarak da Valiant Hearts: Great War'ın kurgusu bu babamın izlemek istediği Askerin Babası adlı filmden alıntı. Bana anlattığı spoiler vere vere sonunu getiremediği film.. Oyundaki Emile karakteri filmdeki babanın kendisi. Savaşa katılan oğlundan haber gelmeyince onu bulmak için savaşa kadar giden baba. Babam da gelirdi.